FİLM DEĞERLENDİRMESİ | Stalker

 

STALKER

 

1979 yapımı Stalker, bilim ve inancın çatışmasına ve özgür iradeye dair bir film. Arkadiy ve Boris Strugatsky’nin Uzayda Piknik” adlı kitabından sinemaya uyarlanan film, “Koca bir evreni içinde taşıyan insan, işte benim tek odağımdır.” sözünün sahibi Andrei Tarkovsky yönetmenliğinde çekilmiştir. Tarkovsky, sinemanın da içinde bulunduğu sanatın asli vazifesinin katarsis olduğunu söyler.

Stalker, “Bölge” adı verilen, meteor düşmesi ile oluşmuş ve farklı bir gerçeklik akışına sahip olan bir yerdir. Bölgenin girişlerini totaliter bir rejim elinde bulundurur ve girmeye çalışanlar ölümle cezalandırılır. Aynı zamanda girenlerin tüm arzularının gerçekleştiği bir odaya sahip olan Bölgeye daha önce gidenlerden “iz sürücü” hariç geri dönebilen olmamıştır. İz sürücü buraya yolculuk yapabilme kabiliyetine sahip olsa da söz konusu odadan dilekte bulunmamaktadır. Bunun nedenini ise şu sözlerle aktarır; “Bilincim dünyayı kendine çekebilmek için vejetaryen olmak istiyor, bilinçaltım ise bir parça et için çıldırıyor; neyi istediğimi nasıl bilebilirim”. Bölge’ye -odaya- yolculuk, kimi zaman metaforik, soyut bir dille, kimi zamansa doğrudan bir anlatımla; sert sorular sorarak izleyiciye aktarılır. 

Film temel olarak arzularının gerçekleşmesini isteyen iki kişi (gerçeği sözcüklerin yardımı ile arayan yazar ve deneylerin yardımı ile arayan bilim adamı) ve onlara rehberlik eden iz sürücünün yolculuğunu konu alır. Bilim adamı başlangıçta kendinden emindir; yazar, gerçekliğin ona yaklaştıkça değiştiğini söyler; iz sürücü ise gerçekliğe sezgi ile ulaşılabileceğine inanmaktadır, insanları da sırf bu gerçekle kendilerinin yüzleşmeleri için oraya götürür. İz sürücü olmak istek ve fedakârlık gerektirir. Çünkü onun dileği yolculuğun bizzat kendisidir, insanları hakikate ulaştırmak, onlara her şeyin gerçekleşebileceği bir üst-yaşam olduğunu kanıtlamaktır. 

Peki, bölgeye giden insanların geri döndüklerine ve arzularının gerçekleştiğine dair tek bir kanıt bile yokken neden insanlar oraya gitmek ister ve oraya gitmek aslında neden yasaktır? Filmde bu sorular cevapsız bırakılmaktadır ancak arzularının sonucu felaket olabilecek insanların oraya girmelerini engellemek için olduğu söylenebilir. Yazar ve bilim adamı da bölgeye girmiş olmalarına rağmen odaya girmemişlerdir çünkü onlara göre tüm hayallerin, arzuların gerçekleştiği bir yaşam, nefes almaya değer bir yaşam değildir. İnsanı insan yapan şey sınırlı zaman içerisinde bu arzularının peşinden koşmasıdır. 

İllüstrasyon: Abdullah Gök

Torkovsky insanoğlu için temennilerini iz sürücünün ağzından şöyle anlatır; “Onların bütün planlarının gerçekleşmesini sağla. Onların umut etmelerini sağla ve onların kendi tutkularına gülmelerini sağla. Onların tutku diye adlandırdıkları şey duygusal enerji değil dış dünya ile aralarındaki çatışmadır. En önemlisi kendilerine inanmalarını sağla. Onların çocuklar gibi çaresiz kalmalarına izin ver çünkü zayıflık harika bir şeydir ve güç hiçbir şey değildir. Bir insan yeni doğduğunda zayıf ve esnektir. Öldüğü zamansa katı ve duygusuzdur. Bir ağaç büyürken körpe ve yumuşaktır ama kuru ve sert hale geldiğinde ölüp gider. Sertlik ve güç ölümün arkadaşlarıdır. Esneklik ve zayıflık varoluşun tazeliğinin ifadeleridir. Kendini sertleştiren hiçbir şey kazanmayı başaramaz.” 

 

“..Bir adam ancak acı çektiği için, şüpheleri olduğu için yazar. Sürekli olarak, kendine ve başkalarına, aslında bir değeri olduğunu kanıtlamak zorundadır.
Peki ya bir dahi olduğumu kesin olarak biliyorsam? O zaman neden yazayım ki?
Neyi kanıtlamak için? Şunu söyleyebilirim ki varoluş sebebimiz.. Her neyse, sahip olduğunuz bütün bu teknoloji, hepsi, bütün o maden ocakları, değirmenler, ve onlar, ve bunlar, ve şunlar.. sadece daha az çalışıp daha çok yemek için tasarlanmış. Protez kol ve bacaklar. Ve insanlık sanat eserleri üretmek için yaratılmıştır. Diğer insan davranışlarının aksine, bunun içinde bencillik mevcut değildir. Muhteşem illüzyonlar! Mutlak gerçeğin görüntüleri!”

 

Halil İbrahim Eşer