İnsan ve Evrenin Yaşatılışında Aşamalılık ile Zaman

İNSAN VE EVRENİN YARATILIŞINDA AŞAMALILIK İLE ZAMAN

Anahtar kavramlar: yaratılış, mitos, Tevrat, Kur’an, aşamalılık, zaman.

Giriş

İnsanlar tarih boyunca tabiat ve kökenlerini bilme konusunda istekli olmuş ve bir açıklamada bulunma gereksinimi duymuştur. Her ne kadar modern çağda bu açıklamalar bilimle yapılıp kabul görse de geçmişte bilimin bir otoritesi yoktur. Dolayısıyla bu bilgiyi sağlayan çeşitli kaynaklar vardır. Bunlar mitos ve kutsal metinlerdir. Örneğin evrenin ve insanın yaratılışı bu kaynaklar göz önünde bulundurulmaya çalışılarak açıklamalar yapılmıştır. Bunun sağladığı imkân, meseleyi inceleyen kişinin her kültürün ayırt edici yönlerini öğrenmesidir. Böylece o, coğrafi dağınıklıklarına rağmen insanların zaman içinde ne kadar benzer olduklarını görür. Yani yaratılışa dair anlatılar da birbiriyle benzerlikler ve ortaklıklar taşır. Tüm yaratılış anlatılarında bir süreç hâlindeki yaratılışa rastlanır mesela. Sırasıyla nelerin yaratıldığından bahsedilir -mitos ve Tevrat’ta- veya belirli bir gün sayısı verilir -Tevrat ve Kur’an’da. Aşama aşama anlatılan yaratılış ise akla şu soruyu getirmektedir: Eğer yaratılış aşamalı bir şekilde gerçekleşiyorsa bu aşamalılık daima zamana tâbi midir? Çünkü aşamalılık bir zaman dilimi içinde yer alıyorsa -yani eğer zamana tâbi ise- bu, yaratıcının varlığının maddi dünyaya indirgenmesi ve dolayısıyla da onun kudretiyle ilgili bir zayıflık olduğu anlamına gelebilir. Bu yazıda önce Yunan mitosundaki aşamalı yaratılıştan bahsedilecek olup bağlantılar kurularak Tevrat’a geçilecektir. Tevrat’taki “altı günde yaratılış” vurgusunun ardından bununla bağlantılı bir şekilde Kur’an’daki “altı günde yaratılış” incelenecektir. Son olarak bu yaratılış biçimlerinin birbirleriyle ortak yönünün aslında tamamen farklı anlamlara sahip olduğu, yaratılışta aşama ve zamanın daima birbiriyle ilişkili olmadığı sonucuna son bölümde varılacaktır.

  1. Mitoslarda Yaratılış

Günümüzde mitoslara bir masal ya da hikâye gözüyle yaklaşılır. Fakat onlar toplumun manevi değerlerini yansıtan, kendi zamanının gerçekleri olarak önümüze çıkarlar. Yani hem kutsal bir yanı olup hem de hakikati ifade ederler. Dolayısıyla mitos bilgisinin edinilmesiyle insan kendini ve evreni kavrayabilir, anlamlandırabilir ve yönetebilir. Mitosun amacı ise insanların anlam veremediği olaylara bir açıklama getirmektir.[1] Bu olaylardan birisi de yaratılıştır. Farklı medeniyetlerde farklı yaratılış mitleri anlatılır. Bu sebeple bu yazıda spesifik olarak Yunan miti ele alınacaktır.

Yunan şair Hesiodos’un anlattığına göre; evrenin başlangıcında sonsuz boşluk olan Khaos vardır. Önce bu sonsuz boşluktan Gaia (Toprak Ana) doğar; sonra sırasıyla Tartaros (ölüler dünyasının en derin yeri), Eros (Aşk), Erebos (yeraltı karanlığı) ve Nyks (yeryüzü karanlığı/Gece). Erebos ve Nyks birleşerek Aither (ışıklı gök) ve Humere (Gün) meydana gelir. Toprak Ana tek başına Uranus (Gök) ve Pontos’u (Deniz) ve dağları yaratır. O ikisi de yaratılmış evreni tanrısal varlıklarla doldurur.[2] İnsanın yaratılışı ise çeşitli inançlarla açıklanmıştır. Bunlardan ilki, insanların tanrılarla akraba olduğu ve onlar gibi yaratıldığıdır. Yani Gaia, tanrıları yaratırken insanları da yaratmıştır. İkincisi, insanların bitki ve ağaçlar gibi yerden bittiğidir. Üçüncüsü ise -ki bu, yukarıdaki yaratılış örgüsünün devamı olarak yaygındır- insanların Prometheus tarafından yaratıldığıdır.[3]  Buna göre titan soyundan olan Prometheus, suya veya gözyaşlarına kil karıştırarak ilk ölümlü varlığa şekil vermiş olur. Ardından insanın bu haliyle aciz ve ilkel olduğunu görünce ona acır ve Hephaisos’tan ateşi çalarak insana verir ki iyi yaşayabilsinler.[4] Genel olarak yukarıda anlatılanlara -mitlerde evren ve insanın yaratılışına- bakıldığında dikkat çeken şey, ex nihilo olmaksızın yaratılışın aşama silsilesiyle gerçekleşmesidir. Yani evrenin yaratılışında bir ilk madde olarak sonsuz boşluk vardır ve her şey ondan türemiştir. Böylece Antik Yunan Felsefesindeki arkhe düşüncesi evrenin yaratılışında da görülmüş olur. Diğer yandan her bir yaratılış aşama aşama olup bir anda gerçekleşmemiştir. Bu da Aristoteles’in yetkinlik (entelekheia) düşüncesini anımsatmaktadır. Bu çağrışımlar mitosun toplumun düşüncesini nasıl etkilediğinin birer göstergesidir.

  1. Tevrat ve Tevrat’a Kıyasla Kur’an’da Yaratılış

Tevrat’ın Tekvin bölümünde yaratılış iki farklı şekilde anlatılır. İlkinde ayet şu şekildedir:

“Tanrı, Gökleri ve Yeryüzünü yaratmak için işe koyulduğunda, etrafında Tohu ve Bohu, yani Kaos ve Boşluktan başka bir şey göremedi. Tanrının Ruhunun dalgalandığı Boşluğun yüzü karanlıklarla kaplıydı. Bu yüzden yaradılışın ilk gününde Tanrı, ‘Işık olsun!’ diye buyurdu ve ışık oldu. Yaradılışın ikinci gününde Tanrı, Yüksek Sularla (Gök kubbenin üstündeki suları) Alçak Suları (Gök kubbenin altındaki suları) birbirinden ayırmak için bir gök kubbe yaptı ve ona ‘Gök’ (‘Cennet’) adını verdi. Yaradılışın üçüncü gününde Tanrı, Gök kubbenin altındaki suları bir yere topladı ve onu kurutarak kuru toprağın görünmesini sağladı. Kuru alana ‘Kara’, toplanan sulara da ‘Deniz’ adını verdi. Tanrı Karaya, bitkiler, tohum veren otlar ve ağaçları üretmesini söyledi. Dördüncü günde Tanrı güneşi, ayı ve yıldızları yarattı. Beşinci günde deniz yaratıklarını, balıkları ve kuşları yarattı. Altıncı günde kara hayvanlarını, sürüngenleri ve insanı yarattı. Yedinci günde Tanrı yaptığı işlerden hoşnut oldu ve dinlendi.”[5]

Bu ayete bakıldığında Yunan mitosunun başlangıçtaki boşluk fikriyle ortaklığı olduğu görülür. Aynı zamanda yaratılışın belli bir sırayla anlatılması da ikisi arasında bir benzerlik daha arz eder. İkinci ayette ise yeryüzü ve gökyüzünü yarattıktan sonra Tanrının, kuru toprakları nemlendirmek (ıslatmak) için yeryüzünü buharla (çiseyle) kapladığı ve böylece tohum veren otlar ile çimenleri yeşerttiği anlatılır. Buna göre Tanrı daha sonra Aden’de bir bahçe yapar ve yarattığı insana Âdem adını vererek bahçeye koyup orada ağaç yetiştirir. Tanrı bundan sonra bütün yaratıkları, kuşları, sürüngenleri ve son olarak da kadını yaratır.[6]  Bu ayetle ise yine bir sırayla evrenin yaratımından insanın yaratımına geçildiği görülür.[7]  Tanrı evreni altı günde yaratmış ve yedinci günde yarattıklarından hoşnut olup dinlenmiştir. Dolayısıyla Tevrat’taki bu ayet, yorulan bir Tanrı tasavvuruna da sahip olunduğunu gösterir. Ayrıca ayetteki yedi günün dünyadaki belirli günlere isabet etmesi söz konusudur. Sasedotal yaratılış metninde bu günler haftanın yedi gününe ayrılır ve “sabbat” yani cumartesi tatiline ilk riayet edenin Tanrı olduğu söylenerek dini kural haline getirilmiştir.[8] Öte yandan yaratılış anlatılarında genel olarak görülen kadının erkekten sonra yaratılmasına -Yunan mitosunda da böyledir- Tevrat’ta da karşılaşılır.

Diğerlerine kıyasla Kur’an’da yaratılışa dağınık bir şekilde ve çeşitli tasvirlerle yer verilmiştir. Ancak yukarıdakiyle -Tevrat’tan verilen ilk ayetle- ilişkili olarak Kur’an’daki altı günde yaratılış kısmı ele alınabilir. Kur’an’da göklerin ve yerin altı günde yaratıldığı sekiz defa tekrarlanır. Bu ayetlerden biri şu şekildedir: “Gökleri ve yeri ve ikisi arasında ne varsa altı günde yarattık da en küçük bir yorgunluk çekmedik.”[9]  Burada Tevrat’ta yer alan yorulma meselesine tezat bir ifade vardır. Çünkü Allah, yorulma gibi insani vasıflardan ve güçsüzlüklerden münezzehtir. Başka bir ayette ise yerin iki günde yaratılıp dört günde orada rızıkların takdir edildiği ve semanın da iki günde yedi sema olarak düzenlendiği aktarılmıştır.[10] Yani Kur’an’da yaratılış süresiyle ilgili yalnızca genel bir “altı gün” ifadesi yer almış ve zaman yönünden detaya girilmemiştir. Kur’an ve Tevrat’taki yaratılışların bir başka farkı ise Tevrat’ta altı günün sonunda insanın yaratıldığından bahsedilirken Kur’an’daki altı günün içine insanın yaratılışı dahil değildir. Tevrat’ta yaratılış yalnızca bir hikâye olarak verilirken Kur’an’da “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün farklı oluşunda akl-ı selim sahipleri için elbette ibretler vardır.”[11]  ayeti gibi düşünmeye sevk eden sözlerle ibret almaya teşvik vardır.

  1. Yaratılıştaki Aşamalılığın Zamanla İlişkisi

Tüm bu yaratılış anlatılarına bakıldığında ortak olarak görülen husus yaratılışın bir sıra ile gerçekleşmesidir. Bir sıranın olması, önce ve sonranın olduğu anlamına gelir. Öncelik ve sonralık ise madde dünyasına ait olan zaman olmadan bahsedilemez. Dolayısıyla yaratılış ancak zaman ile ilişkilendirilebilir gibi görülmektedir. Nitekim Yunan mitosunda, Tevrat’ta ve Kur’an’daki ayetlerde -altı gün- bu aşamalılık görülür. Hatta içinde zamansallığa dair detaylar da barındırırlar. Ancak bu demek değildir ki yaratma daima zaman içinde gerçekleşir. Bunun en önemli örneği ve açıklamasının Kur’an’da olduğu görülür. Her ne kadar “altı gün” gibi bir aşamalılıktan söz edilse de Tevrat’taki ve Kur’an’daki yaratılışın mahiyeti birbirinden oldukça farklıdır.

Öncelikle “her şeye gücü yeten” olarak tanımladığımız Allah’ın bir işi yarattıktan sonra yorulması imkânsızdır. Her şeye kâdir olan Allah, mükemmel ve her tür eksiklikten münezzehtir. Bu sebeple yorulma gibi yaratılanlara has özellikler yaratıcıya yüklenemez. Dolayısıyla Tevrat’taki antropomorfik Tanrı, Kur’an’da yer almayan bir tasavvurdur -ki ayette O’nun yorulmadığından bahsedilmiştir. Diğer yandan bu mesele O’nun yalnızca kudretiyle bağlantılıdır da denilemez. Çünkü zaman insana içkin bir hareket ölçümüdür. Yani Allah için zamandan söz edilemez. Zamanı yaratmayla çerçevelendirecek olursak; Allah yarattıklarını kendisi için değil, yarattıklarının ihtiyacına göre nasıl olması gerekiyorsa o şekilde yaratmıştır. Bu demektir ki her şey bir hikmet üzere ve yaratılanlar için zamana tâbi bir şekilde yaratılmıştır. Eğer yaratma bir anda gerçekleşmiş olsaydı insanın yaratılması ve yok olması bir anda olacaktı. Fakat bu “bir anda”lık madde alemi için imkânsızdır, çünkü orada sürece dayalı bir zaman mevcuttur. Yani zaman içinde yaratılış eşyanın tabiatında olması gereken olup onun için bir zorunluluktur. Bu sebeple Allah, hitabını zamansallık üzerinden kurmuştur.[12]

Buradan hareketle, insana has durumlar nasıl Allah’a yüklenemezse O’nun yaratma biçimine de yüklenemeyeceği söylenebilir. Bu hususta Kur’an’daki tutarlılığın kavranabilmesi için konuyu diğer ayetler ışığında da incelemek gerekmektedir. Kur’an’da Allah’ın yaratma şekliyle ilgili mühim bir ayet vardır: “Bir şeyi istediğinde, O’nun buyruğu ‘ol!’ demekten ibarettir; hemen oluverir.”[13]  Ayetten anlaşılan ilk şey, yukarıda anlatılanların tam tersi şekilde Allah dilediğinde o şeyin hemen var olduğu, yani O’nun bir anda yarattığıdır. “Altı gün” ayeti de göz önünde bulundurulduğunda -aralarında bir çelişki olmayacağı için- bu ayetteki yaratmanın daha farklı şekilde açıklandığı görülür. Örneğin İbn Kesir “verdiği emrin tekrarına gerek kalmaksızın olur” diye tefsir ederken, Nesefi “ol dediği şeyin kaçınılmaz bir şekilde olacağı” şeklinde yorumlamıştır. Ayrıca “yarattığını kısa zamanda yarattığı” anlamında O’nun kudretine bir vurgu olduğu da söylenmiştir. Fakat genel manada görüşler, ayetin “Allah’ın güç ve kudretinin bir delili olarak dilediğini dilediği zaman yarattığı” anlamında ittifak olmuşlardır.[14]  Diğer yandan, ayetteki “feyekune” fiili geçmiş zamana ait olmayıp geniş zaman kipiyle kullanılmıştır. Başındaki “fe” edatıyla da O’nun emrinden sonra olacak şeyin hemen olması değil, olmaya başlaması anlamına geldiği de ifade edilmektedir.[15]  Kur’an’daki altı günde yaratmanın -zamansal değil ama aşama içindeki yaratımın- hikmeti ise meseleyi insanların anlayış düzeyine indirmek, madde alemindeki sürekli yaratılışın devamını sağlamak, evrenin tedrici bir şekilde tekamüle ermesi ve insanların işlerinde teenni ile hareket etmelerine işaret edilmesi şeklindedir.[16]

Sonuç

Zamanın her döneminde yaratılış merak edilmiş ve nasıl gerçekleştiğine dair açıklamalar döneme ve topluma göre çeşitli şekillerde yapılmıştır. Üstelik bu açıklamalar, o toplumun düşünme şeklini de etkilemiştir. Ancak bir şekilde bu farklılıkların arasında temelde başlangıç noktası veya genel seyriyle ilgili benzerlikler bulunmaktadır. Bunlardan biri de Yunan mitosu, Tevrat ve Kur’an’daki yaratılış anlatılarında sıraya ve sıralamaya yer verilmesidir. Ancak burada önemli bir husus vardır ki yaratılışa dair daha detaylı ve açık bir çerçeve oluşturmayı sağlar. Bu, anlatılardaki yaratılışın sıralı olarak ve belli bir gün sayısıyla verilişinin yaratılışın zaman içinde olup olmadığı sorunsalıdır. Çünkü sıra, zaman içinde olmak zorundadır ama bu yaratma şekli mutlak kâdir yaratıcının sıfatlarına ters düşer. Fakat Kur’an’daki yaratılış, meseleyi “ol der ve olur” ifadesiyle açıklığa kavuşturur.  Her şey Allah’ın takdiriyle olma sürecine girer. Böylece insan zaman içinde o yaratmayla karşılaşır ve onu algılar. Allah ise maddi âlemde bulunmadığı için ne kendisi ne de yaratışı zamana tâbidir. Yani belli bir süre verilse bile bahsedilen her yaratma zamana tâbi değildir.

 

KAYNAKÇA

Aksoy, Tevfik. “Mitoslarda Yaratılış Motifleri”. Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, 2007.

Davis, Robert A. İbrani Mitleri, İstanbul: Say Yayınları, 2009.

Özdemir, İsmail. “Kur’an-ı Kerim’de Göklerin ve Yerin Yaratılışı ve Altı Gün Problemi”. Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, 2006.

TDV İslâm Ansiklopedisi. Mustafa Çağrıcı. 43 cilt. İstanbul: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi, 2013, “Yaratma” maddesi.

[1] Tevfik Aksoy, “Mitoslarda Yaratılış Motifleri”, Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, 2007, s.27.

[2] Aksoy, “Mitoslarda Yaratılış Motifleri”, s.70-71.

[3] Aksoy, “Mitoslarda Yaratılış Motifleri”, s.76.

[4]Aksoy, “Mitoslarda Yaratılış Motifleri”, s.86.

[5] Tekvin I-II, 3.

[6] Tekvin II. 4-23.

[7] İki ayet arasında çelişkiler olduğuna dair yorumlar olsa da bu yazıyı ilgilendiren bir kısım olmadığı için yer verilmemiştir. Ancak ikisi arasındaki mukayese şu kaynak üzerinden incelenebilir: Robert A. Davis, İbrani Mitleri, İstanbul: Say Yayınları, 2009, s. 52-58.

[8] Davis, İbrani Mitleri, s.40.

[9] Kaf, 50/38.

[10] Fussilet, 41/9-128.

[11] Âl-i İmran 3/191.

[12] İsmail Özdemir, “Kur’an-ı Kerim’de Göklerin ve Yerin Yaratılışı ve Altı Gün Problemi”, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, 2006, s.132-134.

[13] Yasin, 36/82.

[14] Özdemir, “Kur’an-ı Kerim’de Göklerin ve Yerin Yaratılışı ve Altı Gün Problemi”, s.131-132.

[15] Özdemir, “Kur’an-ı Kerim’de Göklerin ve Yerin Yaratılışı ve Altı Gün Problemi”, s.132.

[16] Özdemir, “Kur’an-ı Kerim’de Göklerin ve Yerin Yaratılışı ve Altı Gün Problemi”, s.134-137.

 

Dilara Zeynep Koç