Deliliğin Dildeki Temsili: Gogol Öyküleri

Deliliğin Dildeki Temsili: Gogol Öyküleri

 

Edebiyatta deliliği iki koldan ele alabiliriz. Bunlardan biri deli olduğunu bildiğimiz, romanın örgüsünde deliliğe kahramanlarca bilenen karakterler, bir diğeri ve belki de daha cazip olanı ise romanın bütününde tüm sürreal deneyimleri doğrudan aktarılan kahramanlar. İşte bu kahramanlar aslında hiçbir zaman deli olarak değerlendirilemez. Bunun yerine okur onların hayatının peşine düşer içindeki ironiyi, mesajı arar. Dil de aslında bu deliliklerin, düşüncenin yok edilmesinin aracıdır. Kopuş için bir dayanaktır ve Gogol’un Bir Delinin Anı Defteri adlı öykü kitabındaki kahramanlarının deliliğinde de bu görülür. Delirmek bazen gerçekliğe verilebilecek en uygun tepkidir. Bu karakterler de bu tepkiyi en iyi şekilde veren kahramanlardandır. Bu kahramanlardan biri olan Poprişçin karakterinin isminin anlamı da bu bakımdan manidardır. Rusçada Poprişçin ismi arzulu, hırslı, muhteris bir çıkıntı veya fazlalık gibi anlamlara gelir. Aslında bu da dediğimiz gibi eserin muhtevasını içeren bir seçimdir. Bu yazıda, deliliğin dildeki temsilini ve Gogol’un öykülerindeki çeşitli unsurları incelemeye çalışacağım. Eserlerindeki ironi ve absürdü anlayabilmek için Gogol’un hayatı okuyucu tarafından bilinmesi de önemlidir.

Nikolay Vasiliyeviç Gogol 1809 yılında Ukrayna’da dünyaya gelir. Gogol’un edebiyat ve tiyatro sevgisi küçük yaşlardan itibaren ortaya çıkar ve babasının da Ukrayna hakkında birkaç komedi yazdığı bilinir.[1] Liseyi bir yatılı okulda okuyan Gogol’un sanat hayatı da burada şekillenmeye başlar. Lise yıllarında birkaç şiir, tragedya, tarihi hikâye yazan Gogol liseden sonra arkadaşıyla Petersburg’a gider orada yazılar yazar, bunları gazetelere isimsiz bir şekilde yollar fakat bu metinler basının ilgisini çekmez. Bunun üzerine Gogol eserlerini yakar. Bu durum Ölü Canlar adlı eserinin ikinci cildinde de gerçekleşecektir. 1830 yılında hiç yapmak istemediği memuriyete atanır. Bu yıllardan itibaren Gogol’un eserlerinde sadece çiftlik beyleri değil, şehirli tüccarlar ve memurlar da görülmeye başlamıştır. Bir yıl sonra memuriyetten istifa ederek kendini edebi kariyerine adayan Gogol 1834 yılında Petersburg Üniversitesi’nin Tarih bölümünde profesör yardımcısı unvanıyla görev yapmaya başlar. Burada çocuklara tarih ve coğrafya dersleri verir ama zamanının çoğunu onlara komik Ukrayna hikâyeleri anlatarak geçirir. Eve dönünce de bu hikayeleri yazmaya devam eder. Çalıştığı enstitünün rektörü o ara Petersburg’da olan Puşkin’in şerefine bir davet verir. Gogol, o toplantıda saygın birçok kişiyi ve Puşkin’i tanır ve böylece Petersburg’daki edebiyat halkasına dahil olur.

1831 ve 1836 yılları arası Gogol’un en üretken olduğu dönemdir. 1835 yılında Arabeski’de Gogol’un ünlü Petersburg öyküleri olan Portre, Palto, Nevski Caddesi ve Bir Delinin Hatıra Defteri yayımlanmıştır. Bu hikayelerde Gogol’un zavallı, küçük adam tipini küçük rütbeli memurlar simgelemektedir. Gogol 1836’da İsviçre’ye giderek konusunu Puşkin’den aldığı Ölü Canlar üzerinde çalışmalarına başlar. Ertesi yıl en iyi dostu ve yol göstericisi olan Puşkin’in ölüm haberi ile sarsılır. Ancak konusunu Puşkin’in verdiği Ölü Canlar’ı bir vasiyet kabul ederek roman üzerinde çalışmaya devam eder ve ilk cildini 1840 yılında bitirir.[2] O dönemde psikolojik rahatsızlıklar geçiren Gogol, Ölü Canlar’ın ikinci cildi için çalışırken zihnen yavaş yavaş hastalanmaya başlamıştır. Çalışmaları yavaş ilerler ve sıklıkla psikolojik rahatsızlıklar yaşar. 24 Şubat 1852’de kendine eziyet etmek için Ölü Canlar’ın ikinci cildini yakar. On gün sonra 4 Mart 1852’de ise yarı çılgın bir halde ölür.

Burada değinmek istediğim diğer bir husus ise Türk okurunun Gogol ile tanışma tarihidir. Türk okurunun Gogol ile tanışması 1937 yılında Hilmi Kitabevinden yayınlanan Avni İnsel/Vecihi Görk’ün Müfettiş çevirisi ve 1938 yılında Remzi Kitabevinden yayınlanan Hasan Ali Ediz’in Mayıs Gecesi çevirisiyle başlar.[3] Tüm bunların ışığında eserlerine baktığımızda Gogol’un Petersburg’daki memuriyet yaşamından hoşnut olmaması ve kendini Ukrayna ve Ukrayna halk yaşamını hayal ederek eğlendirmeye çalışması bu öykülerin ortaya çıkmasının başlıca sebeplerinden biridir. Nitekim Gogol, Bir Yazarın İtirafları’nda şunları yazmıştır: “İlk yapıtlarımda fark edilen neşenin nedeni, ruhumun bir çeşit ihtiyacından geliyordu. Kendimin de çözemediği, belki de marazi yaradılışımdan gelen melankoli krizleri geçirirdim. Kendimi eğlendirmek için baştan başa komik öyküler hayal ederdim. Baştan sona kadar acayip kişiler, karakterler uydururdum; onları bile bile gülünç durumlara sokardım, bunun ne yarar sağlayacağını bilmezdim ve düşünmezdim. Tamamen toplumun onun üzerindeki etkisi ile yazmaya başladığı öyküler zamanla Rus edebiyatında “küçük adam”a, memur hayatına yer veren eserlerin oluşmasına sebep oluyor.[4]

Öykülerde, yaşadığı sıkıcı ve tekdüze hayata bir de müdürünün kızına duyduğu aşk eklenince yaşam dengesi bozulan, âşık olduğu kızın köpeğinin diğer köpeklerle konuştuğuna ve mektuplaştıklarına inanan kahramanlar vardır ve bu kahramanlar deliliğin onlara sunduğu bir sürü yeni keşifle karşı karşıyadır. Okur, Bir Delinin Anı Defteri adlı öykünün kahramanı olan Poprişçin’in deliliğini takvimdeki bozulmalarla takip eder. Bu tarihler öykü boyunca şöyle geçer: 3 Ekim, 4 Ekim, 6 Kasım, 3 Kasım, 9 Kasım, 11 Kasım, 8 Aralık, 43 Nisan, 86 Mart, gündüzle gece arası, belirsiz bir tarih. Gün belli değil, Şubattan sonra gelen aynı yılın Ocak ayı, Yıl 349, 34 Şubat. Bu öykü kitabının karakterleri genel olarak gerçek dünya ile kendi kafasında kurduğu soyut dünyanın karşıtlığının geriliminden doğan bir kaygı hali içerisindedir. Eserde dikkat çeken diğer bir unsur ise dildeki absürtlüktür. Bu absürtlük birçok öyküde okurun dikkatini çeker.

Sonuç olarak diyebiliriz ki bu öyküler Rus edebiyatının babası diyebileceğimiz Gogol’un etkisini ve bulunduğu yeri fark etmemiz açısından oldukça önemlidir. “Hepimiz Gogol’un Paltosundan çıktık” sözünün sebebi de bu öyküler okundukça fark edilecektir. Bu öyküler, sadece Rus toplumunun değil, tüm insanlığın sancılarını ve bu sancıların toplumun pek çok kesimindeki yankılarını görmek açısından günümüze ışık tutar. Aktardıkları ve yaşadıklarıyla baskıcı sisteme boyun eğmeme çabalarının bir tezahürü olarak hareketleri okunabilecek olan bu kahramanlar yaşadıkları psikolojik gel-gitlere okuru da davet ederler umarız ki bu davet karşılıksız kalmayacaktır.

[1] Rus Gerçekçiliği Bağlamında N.V.Gogol ve G.Perov Etkileşimi, Kamile Sinem Küçük, 2011

[2] Nikolay Vasilyeviç Gogol’un “Ölü Canlar” Eserinde Menippos Yergisi Unsurları, Tuba Öztürk, 2019

[3] Çeviride Sözdizimi Sorunları: Türkçede Nikolay Gogol’ün “Palto”su, Sevinç Üçgül, 2018

[4] Rus Gerçekçiliği Bağlamında N.V.Gogol ve G.Perov Etkileşimi, Kamile Sinem Küçük, 2011

Betül Çağlar