Bosna Gezisi

 

Hikmet İlimler Akademisi 1.Kademe öğrencileri ile birlikte, 2 Temmuz Pazartesi günü Bosna-Hersek gezimize başladık. Gezimize , bugünkü Bosna-Hersek’in mimarı ve son yüzyılın en önemli fikir ve siyaset adamlarından Aliya İzzetbegoviç’in: “ Vasiyetimdir, beni şehitlerimin yanına gömün. Benim yanım onların yanıdır. Beni ayrı bir yere defnetmeyin, zira benim ziyaretime gelenler onlardan da dualarını esirgemesin, mahzun kalmasınlar.” sözleri üzerine defnedildiği Kovaçi Şehitliği’ni ziyaret ederek başladık. Öğrencilerimizi Aliya İzzetbegoviç’in hayatı ve mücadelesi, Bosna savaşının tarihsel seyri ve Bosna halkının direnişi hakkında bilgilendirdik.

Ardından, Klasik Osmanlı şehir anlayışı ile Türk-İslam sanatının inceliklerinin en iyi harmanlandığı mekanlardan birisi olarak değerlendirilen Başçarşı’yla gezimize devam ettik. Saraybosna’nın kalbi ve Balkanların en büyük Türk Çarşısı olarak bilinen Başçarşı’da, Mimar Sinan’ın eseri olan Gazi Hüsrev Bey Cami’yi, Moriça Han’ı ve Başçarşı etrafındaki çeşitli tarihi yerleri ziyarek ederek, gezimizin ilk gününü tamamladık.

Gezimizin ikinci günü rotamızı Mostar şehrine çevirdik. İlk durağımız “Konjic” kasabası. Neretva nehrinin ortasından geçtiği bu şirin kasabadaki Konjic köprüsü Osmanlı dönemi eserleri arasında. İkinci Dünya savaşı sırasında Almanlar tarafından tahrip edilen köprüyü yeniden kullanıma açan ise Yugoslav lider Tito. Ancak köprü estetiğini üzerine beton dökerek mahvettiği de bir gerçek. Şükürler olsun ki, köprü 2009 yılında TİKA’nın destekleriyle eski formunu yeniden kazanmış.

Sonraki istasyonumuz bir Türk köyü olan Poçitel. Oldukça eski bir yerleşim yeri olan Poçitel’in en büyük alemi ise Poçitel kalesi. Tarihi miladi 4. yüzyıla kadar uzanan kalenin Osmanlı tehdidine karşı Macarlar tarafından güçlendirildiği söyleniyor. Kalenin etrafında inşa edilmiş yapıların (hamam, camii, evler vs..) tamamının ham maddesinin taş olması köyün ayrıca “taş şehir” olarak da isimlendirilmesine neden olmuş. Bosna savaşı esnasında dinamitlerle patlatılan taş yapılar savaş sonrasında aslına uygun olarak yeniden inşa edilmiş/onarılmış.

Üçüncü istasyonumuz ise Alperenler Tekkesi olarak da bilinen Blagay. ‘Buna nehri’nin kaynağı üzerindeki kayalığın nehirle birleştiği yamaca inşa edilmiş bu tekke, Bektaşi tekkesi olarak faaliyete başlamış ise de Halveti, Kadiri ve son olarak Nakşi tarikatlarca da kullanılmış. Tekkenin gerek mimari güzelliği gerekse nehrin öte tarafından görünümü şahane. Ancak bir mekanın asli fonksiyonunu yitirip sadece seyirlik bir haz uyandırmak için ziyarete açılması tatmayı umduğunuz hissiyatınızı bulanıklaştırıyor.

Ve Mostar köprüsü… Müslüman Boşnaklar ile Katolik Hırvatlar arasında komşuluk bağı kuran bu köprü Bosna savaşının belki de en elim hadiselerinden birinin şahididir. Mimar Sinan’ın öğrencilerinden Mimar Hayreddin’in tek göz kemerli olarak inşa ettiği köprü sadece Neretva’nın iki yakasını bir araya getiren/bağlayan fiziksel bir yapı değil, bir arada yaşama fikrinin önemli bir adımı, yeni bir Endülüs tecrübesinin de alamet-i farikalarından biri olarak kabul edilir. Evliya Çelebi’nin “Şunu bilesiniz ki, bu hakir Evliya, bu ana gelinceye kadar on altı padişahlık yer gezdim, böyle bir köprü görmedim” dediği bu muazzam köprü Sırp güçlerinin saldırıları ve Hırvat ordusunun top atışları neticesinde yıkılır. Esasında bu yıkım, günümüzde sıkça dillendirilen “bir arada yaşam” ülküsünün sadece Boşnak müslümanlarca muhafaza edildiğini, Sırp ve Hırvat halkları tarafından önemsenmediğinin de göstergesidir. Neyse ki savaş sonrasında Mostar köprüsü fiziksel olarak aslına uygun olarak yeniden inşa edilmiştir. Ancak asli fonksiyonunu bundan sonra icra edeceği şüphelidir.

Gezinin İkinci gün yorgunluğunu otelde atmak yerine Başçarşı’nın hayran bırakan yoğunluğuna karışarak Saraybosna akşamını doya doya yaşamayı tercih ettik. Tabi ki çay ve muhabbetle..

Üçüncü gün rotamız “Vezirler Şehri” Travnik. Kaldığımız pansiyon sahibi teyzemizin anne eli değmiş kahvaltısının ardından koyulduk yola. Travnik öncesinde Bosna savaşının en elim hadislerinden biri olarak kabul edilen Ahmiçi köyü katliamını unutmadığımızı beyan etmek için Ahmiçi köyüne uğradık. (16 Nisan 1993’te bu köyde üç aylık bebekten 82 yaşındaki amcaya varıncaya dek 116 sivil Hırvatlarca katledildi.)

Travnik kasabasına ulaştığımızda yağmur da bize eşlik eti. Mavi su etrafındaki çay bahçesinde içtiğimiz Boşnak kahvesinin ardından Travnik şehrini seyretmek için Travnik kalesine çıktık. Etrafı hendek olan bu kale, bir köprü vasıtasıyla şehre bağlanıyor. Kalenin diğer bir ismi ise Malkoç kalesi. Cüneyt abimizin canlandırdığı efsane Malkoçoğlu’nun bu kaleden akınlar düzenlediği söyleniyor.

Travnik’in temiz havası ve kale yürüyüşünün yoruculuğu sebebiyle kazınan midelerimiz için “Cevapi” isimli Balkan köftesinin birebir olduğunu söylediler, biz de bu nasihati eyleme geçirdik. Sonrasında Nobel ödüllü yazar İvo Andric’in evini, Türkiye’den Bosna savaşına ilk gidenler arasında bulunan Selami Yurdan’ın kabrini, Osmanlı vezirlerinin kabirlerini, (Jeni) Yeni camiyi ve elçi İbrahim Paşa medresesini ziyaret ettik.

Begova çorbası içmek üzere Saraybosna’ya doğru yol alırken yeşilin en güzel tonlarının, nehir sularının en berrak renkleriyle imtizaç ettiği, “Avrupa’nın İstanbulu” olarak da bilinen Travnik şehrinden bir daha uğramayı dileyerek ayrıldık.